İmleç ekranda yanıp sönerken gözlerimi, odamın camına boydan
boya yayılmış olan kuş pisliğinden alamıyorum. Eğer biraz olsun inançlı
olsaydım bunu Tanrı’nın bi işareti olarak algılardım. Ama tek görebildiğim bi
kuşun o açıyı nasıl tutturabildiği. Ya da bi kuşun camıma götünü dayarken ne düşünebileceği? Ben kuş olsam düz camları tercih etmezdim. Ben kuş
olsam, camları tercih etmezdim…
Boktan bi giriş yaptığıma göre esas konuya geçelim mi?
Yatağa geçer gibi konudan konuya geçiyorum kızmıyosun demi?
Benim süslü cümleler yaratan parmaklarım yok. Ama yazmam
için komut üstüne komut yağdıran bi beynim var. Öyle bi beyin ki müzik olmadan
üretemeyen. Keşke diyorum, keşke bi çok şeyden azar azar bilgim olması yerine,
bi şeyle ilgili adam gibi bi fikrim olsa. Azcık mütevazi olabilsem önce
kendime, sonra da size karşı. Bi de bu kadar bencil olmaktan vazgeçsem. ‘Hadi
artık böyle ol’ desem ve tek bi parmak şıklatmasıyla artık öyle olsam.
Bu yazıda kendimle çelişeceğimi hissediyorum. Haydi bakalım.
Pes etmiyorum. Sen de etme.
Çocukluğumdan beri hep sabırsız bi insan oldum. Bi insan
bana bi hikaye anlatırken, daha ilk cümleden sonunu tahmin etmeye çalışarak
karşımdakini sinir ederim. Ama insanlar bi an önce sonuca varsın ve lafı
dolandırmasın diye yaparım bunu. İşte bu korkunç.
Bu tek başına bi star star star……
Bazen bi şeylerin gerçekten yürümediğini bildiğimiz halde
ısrarla onu yapmaya devam ederiz ya hani. Bu bi seçim midir? Bu bi seçimse
çaresiz miyiz? Daha iyisini bulmaktan, daha güzelini yapmaktan şüphe etmek;
kendinden şüphe etmek değil midir?
Kendimi Carrie Bradshaw sanarak sorduğum bu soruları mazur
görün. Sex and the City izlemeye tekrardan başlamamalıydım.
Bugün hem her şeyi istiyorum hem de hiç bi şey istemiyorum.
Bütün bunlar minibüste uyuduğum için olabilir. İnsanlar okula giderken
uyuyakalmamalı.
Şu an camımın önüne bi güvercin kondu.
Bana bi bez bi de kova lazım. Komutan Logar buraları pırıl
pırıl olacak dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder