Okuyacağın en uzun yazım olacak, doğrular yüzüne çarpacak,
karnın ağrıyacak hiçbir şey yapmadıysan. Hazır mısın?
31 Mayıs’la başlayan direnişimiz, aslında çoğumuz için belki
de on yıllık zehrin dışa tükürülmesiydi.
Bizi bir kedi gibi köşeye sıkıştırmaya devam eden sözde
büyüklerimiz, götlerini bu denli tırmalamamıza aldırmamışlardır umarım.
Gezi Parkı çıkışlı olan eylemimiz, özgürlüğümüzün sömürülüp,
‘hadi siz sadece şu alanlarda özgürsünüz, gerisi bizim’ yöntemiyle sözde
demokrasinin, yalnızca kendi demokrasileri olmasına karşı bir ayaklanmadır. Sana
oy vermememe rağmen senin kalkıp bana ‘senin başbakanın olarak emrediyorum;
şunu giyme, şunu içme, şunu öpme, şuralarda ahlaklı davran’ şeklinde nutuk
çekmene müsaade edemem. Ben hiçbir zulme boyun eğmeyen bir kadın olarak, sana
da boyun eğmem. Herkes evlerine girse de çenemi kapamam, zira kimse evinden
çıkmadan önce de çenemi kapamıyordum. Seni sevmiyorum. Git.
Bir ağacı, bir hayvanı geçtim; bir insanın bile yaşamına saygısı
olmayan, zihni körelmiş siyaset babalarının tek derdi para ve ‘saltanat’
olmuştur bu ülkede. Okuyarak büyüdüğümüz hikaye kitaplarındaki ceplerinden para
fışkıran, faşist, empatiden yoksun amcalar; hükümetin ta kendisidir işte a
dostlar.
Sen kalkıp 21 milyon’luk biber gazını ‘ben bana oy
vermeyenlerin de başbakanıyım, onları da çok seviyorum’ dediğin halkın kafasına
gözüne sık, sonra da tehditle susturduğun kanallara çıkıp DÖMÖKRÖSÖ VÖR. BÖR
AVÖÇ ÇAPÖLCÖYÖ KANMÖYÖN de.
Sayın başbakana sormak isterim: sizin avucunuz o kadar geniş
mi gerçekten? vay canına O.o
Biz; Hes yapmak istediğinizde, kadın bedenine müdahale
etmek istediğinizde, hayvanlar için ölüm yasası çıkarmaya çalıştığınızda,
termik santral istemiyoruz diye boğaz patlattığımızda, eşcinsel-transseksüel
hakları için yürüyüş yaptığımızda da aslında hep sokaklardaydık. Hep bağırdık,
hep karşı çıktık. Ama siz kulaklarınızı tıkayıp ilahiler söylemeye devam
ettiniz.
En iyi silahınız, hayatım boyunca zerre kadar haz etmediğim
polislerdi. Polisler sizin robotlarınızdı. Robotlarınız insan öldürdü sevgili
hükümet. Robotlarınız insanların gözlerini oydu, kollarını kopardı, kendi
insanına gerçek kurşun sıktı. Robotlarınız gazlarıyla ciğerlerimizi yaktı.
Anlatabiliyor muyum?
İnsandır. Aramızdakiler kendini tutamayıp küfürlü slogan attığında, zarar
vermeye yönelik hareket ettiğinde de yine onları uyaran bizdik. Senin gibi, bir
açık bulduğunda yok etmeye yönelik girişimde bulunan elma kurtları olmadık. Sen
bana götünü dönmeye devam ettikçe, ben yanımdakilere daha sıkı sarılacağım.
Bizden korktuğun aşikar çünkü. 17 yıldır tiyatro oyuncusuyum, beden dilinden az
da olsa anlıyorum. Gerginsin, korkuyorsun, uykuların kaçıyor, konuştuğunda
sesinin kısılmış olduğunu duyuyorum, bakışlarındaki telaşı görüyorum. Senin
savunma mekanizman olmuş kulak tıkamak. Ancak kibirli ve cahil bir adam özür
dilemekten korkup, milyonlara kulağını tıkar. Onun kitlesi de ancak dizi
oyuncularına kafa tutar.
Ve yine onun kitlesinden örnek vermek gerekirse; oraya
buraya trollük yapan, kendiyle de çelişen paragraflar döşeyip, ne yaptığını
şaşırmış cahil bir kesim türedi sosyal medyada. Kendi gözlerimle görmesem
buraya yazmazdım. Bu insanların farklı farklı cümlelerinden oluşan bir paragraf
hazırladım, okumaz mıydın:
‘80 yıldır bu ülkede bir gelişme olmamıştır.’ ‘Siz batı
hayranısınız.’ ‘mini etekli kızlar eylem yapar sadece.’ ‘öl de ölelim padişahım
(rte’ye diyor)’ ‘laikçi’yi tersten okuyun, anlayın bu da mı tesadüf?’ ‘rte’yi
karşılamaya yüz bin kişi gitti (asıl sayı on bin bile değil)’
Lan göbeğimi hoplatarak güldüm ha.
Biz alanlara çıkarken, biz balkonumuzdan tencere-tava
çalarken, biz sosyal medya’da polislerin dövdüğü arkadaşlarımız iyi mi diye
dayanışırken; bize kimse sms ile çağrı yapmamıştı sevgili devlet büyüklerim.
Hiçbir örgüte mensup değiliz. Bir partiyi değil, kendimizi temsilen sokağa
çıkan insanlarız biz. Bundandır slogan atarken ‘taksim’ yerine ‘tayyip’
şeklinde şaşırmayışımız. O sloganlar öğretilen değil, yürekten fırlayan
sloganlardır. Bu yüzden o kadar etkilidir. Bu yüzden uyutmaz sizi… uykularınızı
kaçıran benim yüreğimdir. Kendimi o kadar çok seviyorum ki bu yüzden.
Bu süreçte içimde umut yeşermesine (aman buraya da avm
yapmayasın, hiç tavsiye etmeyiz annem) neden olan bir diğer gözlemim de şudur: çok iyi anladım ki, 22
yıllık hayatımda kendime çok güzel dostlar seçmiş, çok doğru insanların
müziğini dinlemiş, çok doğru adamların esprilerine gülmüş, çok doğru tiyatro
oyunları izlemiş, doğru kişileri hayatımdan şutlamış ve en önemlisi de
olabilecek en doğru ailede doğmuşum. O kadar şanslıyım ki. Bunları fark etmeme
sebep olduğun için sana teşekkür etmeliyim aslında akp hükümeti. Çünkü sayende
bir Çarşı’lıyla ya da RedHack’li biriyle evlenme kararı aldım. Hep söyleriz ya;
aşk örgütlenmektir.
Belki tutuklanmama neden olacak bu yazı, belki benim de
ağzımı burnumu kıracak polisler evimi basıp. Olsun. Ben kendimi anlattım. Biz
sesimizi duyuruyoruz. Hareketlerimizi kontrol eden tek şey beynimiz,
makarna-kömür değil. Bir öğrenci olarak makarnanın kıymetini iyi bilen bir
kadınım çünkü. Çuvalla makarna depolasan bile sana oyumu vermem, ben oyuna
gelmem dostum.
Feminist, ayyaş, çapulcu, direnişçi kadından sevgilerle.