Geçtiğimiz haftasonu yanıma gelen sevgili Abiş bana İzmit’e
hiç bakmadığım açılardan bakmayı öğretti. Sıradan bi cümle. Ama anlamı büyük.
Anlamı bi milyon baloncuk gücünde.
İlk bi kaç yıl ergen tadında serzenişlerimden nihayet
kurtularak, bu şehri biraz daha sevdim gibi oldu. (burada şaşırma
ünlemleri!!!1birbir!)
Güneşli yeşil bi günüydü İzmit’in. Hani şu hep sevdiğimi
söylediğim sevimli havalar var ya. İşte o havalardan biriydi. Kadim dostum, güzel
insan, nam-ı değer Samantha geliyo diye bu kadar güzelli bi gündü belki de.
(meraba ben klişe cümle, bi alt dudak versene)
Şimdi burada deniz kenarında yaptığımız tavla turnuvasından,
sahildeki teknede fasıl eşliğinde yediğimiz balıktan (akabinde Amasralı
çıkan garsonun meyve tabağı hediyesi de dahil), eve dönüş yolunda sarhoş 2 dedenin
İspanyol aksanıyla İngilizce konuşmasından ve saatler süren içkili-mumlu balkon
sefamızdan bahsederek sizi imrendirmiycem. Ehehe.
Üstteki paragrafta tam bir bitchy olduğum gerçeğini
görmezden gelelim.
Bi şehri niye severiz? İnsan hiç dostunun, sevdiği herangi
bi aile üyesinin ya da sevgilisinin içinde olmadığı bi şehri sever mi?
Sevdiğimiz insanların haftasonu ziyaretleri, bize o şehrin
karanlık yüzünü unutturur mu bilemem. Ama ben kendimi o kadar tamamlanmış ve
iyi hissettim ki, hemen yazmalıyım dedim. Belki başka şehirlerde yalnızlık
çeken abiler, ablalar, gardaşlar vardır. Hemen sevdikleri insanları 2 günlüğüne
de olsa yanlarına çağırsınlar. Üşenmesinler ve azıcık da olsa hayatın tadını
çıkarsınlar. Sosyal mesajımı da vereyim: HAYAT SOKAKTA GENŞLER!
Hava güneşliydi. Ve yanımda Yağmur vardı. Doğal olarak
içimden gökkuşağı taşıyodu.
Ay lev ye Sam.
Vizontelede en sevdiğim ve aklımda kalan bir görüntü var"İnsan memleketini niye sever?, başka çaresi yoktur da ondan."diyor ya biizmde şehirlerimizi sevmekten başka caremiz yok.
YanıtlaSil