her şey ben bebekken hiç susmuyorum diye, babamın emziğimi viskiye batırmasıyla başladı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Eylül 2012 Pazar

Yaşamak için değil ama yazmak için güzel bi gündü.


Ben anladım ki, iyi ya da kötü derinimde bi şeyler hissetmedikçe yazamıyorum. Aksi takdirde ‘bugün sabah uyandım, dişlerimi fırçaladım ve tüm gün olanların nedenini düşündüm’den ileriye gidemezdim.
Konuyu bi yere bağlayamazsam, bu yazıdan bi şey anlamazsın. İleriye gidemezsem, yerimde sayıyorumdur.
Benim ileriye gitmem lazım.



İleriye gitmek isteyen biri için aynı şeyleri baştan baştan, sonunu bilerek yaşamak korkutucudur. Yaşananlar güzeldir. Özlem vardır. Aitlik duygusu vardır. Tüm geçmişin ve İzmit’te geçirdiğin en güzel 1 yıl karşında oturuyordur. Sen onunla içersin, ağlarsın, gülersin ve sevişirsin.



Değişmeyeceğini bildiğin birine en fazla ‘beni unutma’ diyebilirsin. Tek duyabildiğin ‘unutmam’ olur. Bi kelime bi insanın en fazla ne kadar derinine işleyebilir? Bi insan bi insanın bu kadar ciğerine işler mi?

Ama o gidecek.

En zoru da kendi gerçeklerimle yüzleşmem. En zoru da göğsümdeki kocaman boşlukla kalakalmam. Her seferinde terk ediliyormuş gibi. Bi insanın her gidişi bi terkediş olur mu?

Ve gitti.

Unutmak zor. Ama iyi ki annem var.

Çünkü en çaresiz hissettiğimiz zamanlarda ‘iyi ki var’ cümlesi altında tutunabileceğimiz biri olmalı.

Bu yazımın da teması bu olsun. Yaralar iyileşir, yeter ki saran birileri olsun.