Oradan oraya ceylan gibi sekerek, uzun bir ara tatili daha
geride bırakmış bulunuyorum. Hesapladım da; bir ay içinde yedi kez şehir
değiştirince kafalar cayıyormuş tabii. Görüyoruz ki içime Bartınlı da kaçmış.
Açık konuşmak gerekirse; üniversite hayatımın son dönemine
bodoslama bir giriş yaptığım şu günlerde, gelecek kaygısıyla götüm tutuştu a
dostlar.
Kapalı konuşmak gerekirse gelecek kaygısı yaşıyorum. Ama
bence açığı daha içten. Çünkü açık söylemek gerekirse; çay.
Son kez ders seçimi yapıp, onaylama tuşuna basınca bir hüzün
kapladı içimi. NE YANİ BU MUYDU? Ulan hiçbir şey yapmadık ki. Daha dün
gelmiştik rektör teyze, bir ses ver dekan amca, canını yiyim bırakma beni doç.
dr. Osman abi.
Şaka bir yana pek de istemediğim bir gelecek için, sırf
bende emeği geçen insanlara ayıp olmasın diye, çoktan siktiri çektiğim bir
sistemin peşinden koşuyorum. Bugün yds’nin peşinden koştum mesela. Hiç demedi
ki, biraz yavaşlayayım gençler bana yetişsin. Bak bu gençler baba parası yiyen,
şirketleri elinin tersiyle iten zengin züppelerden de değil üstelik. Biraz
yavaş gideyim de şu gençler, dönüp sana cevap bile veremeyen göbekli müdürlerin
yerine geçsin. Büyük adamlar yerine büyük insanlar yetişsin artık. Her yer
‘adam’ dolmasın, sırf erkek oldukları için unvan alan godomanlar azalarak
bitsin. Zeki insanlar konuşsun biraz da.
Yok şu an götünü döndü yds bana. Dinlemiyor.
Neyse gideyim de gelecekte bana hiçbir katkıda bulunmayacak
olan, zerre kadar haz almadığım tezime devam edeyim.