Kendimden şüphe ediyorum. Yüreğine dokunan bir müzik
duyduğunda o hissi tarif edemezsin ya... Sanki içinde çalıyordur, içine
çalıyorlardır sanki. O kadar gerçek, biraz da kırıcı.
Bu sınırlar bana göre değil. Bu dil benim değil. Bu insanlar
salak. Bu kadar keskin ve bu kadar gerçek.
Yüzleşelim.
Sanki yanlış yerdeyim gibi. Ruhum taşacak gibi. Ruhum bu
dünyaya büyükmüş sanki. Hani met üst diyor ya ‘kazara yarılsa bir yerim, ruhum
kaçacak diye ürperiyorum…’
Ben de ürperiyorum. Bu ürperti bir şeyler gördükçe daha da
artıyor. Kendine saygısı olmayan kadınlar ve kadına saygısı olmayan adamlar.
Üşüyen bir kedi ya da. Çabalayan bir anne. Artık sana dokunan neyse. Onun gibi.
Kendimizi çok güzel kandırıyoruz. Dünyanın en gerizekalı patronlarıyla
çalışırken, 40 yıl sonra rahat etmek için şu anı heba ediyoruz. Aslında yapmak
istediklerimizi yapmayarak, başkalarının götünü topluyoruz. Başkalarının
bokunda boğuluyoruz. İstekler ve arzular çok yüzeysel bir hal alıyor. Beynimizi
uyuşturuyoruz, bedenimizi uyuşturuyoruz. Git gide salaklaşıyoruz.
Müthiş bir yok olma hali yaşıyoruz. Şehirler büyüdükçe,
insanlar çoğaldıkça daha çok yok oluyoruz.
Ve sonra bütün bunların farkında olduğumuz için dışlanıyoruz.
Sen dünyanın en farkında dışkısısın. Tebrikler.