her şey ben bebekken hiç susmuyorum diye, babamın emziğimi viskiye batırmasıyla başladı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Mart 2014 Pazartesi

Elektrik vs. Tutanak.

Sevgili ponçikler. Seçim sonuçlarına çok şaşırmasam bile en az sizin kadar sinirli ve endişeli olduğumu bilmenizi isterim.

Ama herkesin yol almak için kabul etmesi gereken şeyler de olduğunu düşünüyorum. İnkar, mantıklı bir politika değil. Muhalefet partilerinin her şeyi hunharca inkar etmesi şimdiye kadar ki en hatalı politika şekli olmuştur.

Sosyal medyaya yansıyan tüm elektrik kesintisi, pusula yakılması ve binlerce tutanak tutulması olaylarını okudum. Okumaya da devam ediyorum. Fakat tek sorun, yapılmaya çalışılan hileymiş gibi davranmak aptallıktan başka bir şey değildir. Bir parti hileye de başvursa azımsanmayacak kadar destekçisi olduğu unutulmamalıdır.

Başlangıç olarak yapılması gereken ilk şey, muhalefet partilerinin genel başkanlarının istifa etmesi, yerlerine daha genç, strateji sahibi ve açık fikirli insanların gelmesidir. Yeni bir şey istiyorsak bunu eskilerle yapmak bana göre yerinde saymaktır.

Eskilerin kazandırdığı hiçbir şey olmadığı gibi, Türkiye siyasetine kattıkları herhangi bir şey olduğunu da düşünmüyorum. 

Bu son cümleden sonra birkaçınız bana kızabilir. Ama üç derin nefes alıp şöyle bir yakın tarih incelemesi yaparsan, geleceğin için daha sağlıklı düşünürsün. Bu erkek güruhunun bize kattığı hiçbir şey yok.

Şimdiye kadar sunulan fikirler, seçilen yollar ve projeler bir etki yaratmadığı için olayı ‘yalnızca’ oy sayımlarına indirgemek çocukluktur. Muhalefetten kim konuşsa ayaklarını yere vuran 6 yaşında bir bebek görüyorum karşımda sanki.

Yapmayınız etmeyiniz. 

Meydanları gençlere ve sizden daha cesurlara bırakmanın zamanı geldi de geçiyor. Sadece bu seçimlere bakarak bile bir çıkarım yapmak çok kolay: Bir teyzeye ‘Hoyumu Sarıgül’e veriyorum!’ dedirtmek pek de yeterli olmadı…



Yav çıkıp de ki; politikalar işe yaramadı. Biz kaybettik de. Daha iyi neler yapabiliriz görmek istiyoruz, daha güçlü ve daha dik şekilde geleceğiz de. Bir kez olsun farklı bir cümle kur ya. Bir kez olsun kompleks yapma ve yeni bir şeyler söyle.

Ama yok…

Kişiler ve partiler değil, halk bilincidir önemli olan. O bilinci ne kadar köreltirsen sonuç da bir o kadar vahim olur. Bu seçimlerde tek bir parti bile halkı bilinçlendirme adına etkili bir kampanya yürütememiştir. Çünkü gördük ki sandık koruma, oyları takibe alma, sandık görevlilerini kontrol etme ve tutanak tutturma gibi yeni öğrenilen demokratik davranışlar bile bazı şeylerin önüne geçememiştir. Bizler bu alışkanlıklardan önce de aynı sonuçla karşılaşıyorduk, şimdi daha beteriyle karşı karşıyayız. 

Demek ki bir şeyler farklı usta. İş oy sayımında bitmiyor. İş oy verende bitiyor.

Arrivederci. 


2 Mart 2014 Pazar

Yalnızlıktan mehleşmiş erkek modeli.

Bugünkü yazımda yaşlandıkça daha sık karşılaştığım, şiir okudukça mehleşen, mehleşmeye asla doymayan, mehleşmeyle yalnız kalmanın aslında bir kısır döngü olduğunu fark edemeyen, fark etse bile üşengeç götünü bir türlü kaldıramayan erkek türünü işlemeye karar verdim.

Şimdi diyeceksin ki mehleşmek ne demek. Çok güzel özetleyeceğim ve hemen he o mu ya tamam diyeceksin. Mehleşen erkekler hayatta yalnız kalmayı acıyla karışık bir zevk haline getirmiş, okuduğu kitaplardan dinlediği müziklere kadar ‘farklı’, ‘cool’, ‘anlaşılmaz’ olmayı tercih etmiş, sürekli ‘kahretsin hiçbir kadın mutlu edemiyor beni, acılıyım, yalnızlığımla bir başınayım, anlatmak istediklerimi asla anlayamazsınız’ şeklinde depresif  cümleler kuran, genellikle Bukowski’li takılan bir erkek türüdür. Mehlemek deyimini de bu türe çok yakıştırmaktayım. Çünkü bu tipleri arkadaşlarımın hayatında, kendi hayatımda ya da televizyonda gördüğümde içimden onları ‘meeeeh çok havalıyım, meeh beni anlayamazsın bebeğim, meeeeeeh yalnızlığımmmm!’ şeklinde seslendiriyorum. Yani dublaj tamamen bana ait.

                                                                          :(

Biraz olsun kafanda netleşti.

Aslında acıdığım halde bir yandan komik de buluyorum. Bir çift meme gördüğünde ruh hali inanılmaz bir hızla değişen ve yalnız kalmak istediğini unutan, bir nevi kendiyle çelişen bir mekanizma. Sana mantıklı geliyor mu?

Bir nevi mekanizma dedim çünkü öyle. ‘Aslında kendimi korumak için böyleyim, üzülmekten ve terk edilmekten korkuyorum, cinsel yetersizliğimle alay konusu olmak istemiyorum’ demek yerine ‘Meeeh ben düzenli ilişki adamı değilim bebeğim, o kadın çekip gitti ve meeehleştim ve Bukowski’nin göt göt meme meme göt adlı şiiriyle ve şarap şişemle yaşıyorum.’ diyerek bir savunma duvarı örüyor çevresine.

O kadar içimi bayıyor ki. Cidden sıkılıyorum lan. Ne sıkıcı adamlarsınız. Bir de mutlaka sanatın güzide kollarından biriyle uğraşıyor oluyorsunuz. Beceremeyip iyice asabımı bozuyorsunuz. Yapmayın etmeyin. Özel olacağım derken genel ve tek tip oluyorsunuz.

Tatlış, sevecen ve komişli beylerin üstüne alınmadığını bilerek yazıyorum bu yazıyı ve keşke o adamların tırnağı kadar olabilseniz diyorum. He unutmadan hatırlatayım: Tek gecelik aşk değil sekstir o. Aşk olsa duramazsınız çünkü.