Yapacağım mesleğe ya da başvuracağım yüksek lisans
programlarına bağlı olarak değişkenlik gösterse de; ömrümün en özgür, en
kendim, en kalabalık, en yalnız ama en son yaz’ını geride bırakıyorum. ‘oh 3 ay
tatil’ dönemini bitirip, ‘bayram haftasonuyla birleşiyor mu?’ endişesine geçiş
yapıyorum muhtemelen.
Geçiş dönemlerini sevmiyorum. Çünkü ben netliği seviyorum.
Berraklığı seviyorum. Bu yüzden İnkum’u çok seviyorum. Baki Abi’nin deyişiyle
‘İnkum Adamı Dövse de…’ Böyle bir sado-mazo ilişki içerisindeyim İnkum’la.
Bugün İnkum’a veda ettim ama birkaç gün sonra yapacağım iş
görüşmesine kucak açmadım. Açamıyorum. Biri kollarımdan tutup benim yerime iş
hayatını kucaklayabilir mi? Çünkü ben yetişkin hissetmiyorum. Ben 23 yaşına 2
ay kalmış bir çocuk gibi hissediyorum. Yoksa ben zurna mıyım ha?
O kadar tatlış bir yaz geçirdim ki, yazmak istediklerim
birikti birikti ve tüm gerçekliğiyle içimde patladı. Bu yaz genel olarak
gerçeklere bye bye deyip, anın tadını çıkarmaya yönelik hareketlerde bulundum.
Bol bol sarhoş oldum, tiz ve kesik kesik olan kahkahalarımdan attım, bir masada kutlanabilecek ne kadar doğum günü varsa kutladım. Tüm
yaz hiç sıkılmadan aynı masaya oturdum ve inan ki hayatımda hiçbir masayı bu
kadar çok sevmedim.
Ben kendi gerçeklerimi kendimce yaşarken bir yandan da
dedikodular, kırıcı söylemler ve düşüncesiz insanlar da dürtmeye devam ediyordu
böğrümü. Geleneksel yaşamayan ben, geleneksellikten bir o kadar uzak, hatta
çağdaşlığın ötesinde, Bartın sınırlarına sığamayan ailem ve kişisel zevklerim.
Ve bizim dedikodularımız. Beklenmedik haberler. Korkular. So? Yine de
yıkılmadık ayaktayız.
He bir de bence insanın kurşun geçirmez dostları olması
inanılmaz bir şey biliyor musun? Benim acılarımı bile benden önce göğüsleyen
dostlarım var benim. Hatta bazıları 10 yıldan fazla süredir var. Yapabilsem
hepsimi bağrıma basar, öyle devam ederdim yoluma.
İş hayatı beni korkutuyor, yenilik ve yeni insanlar beni
geriyor, bir bilinmeze doğru çok hızlı bir şekilde yol alıyorum. Gerçekten de
son sürat gidiyorum ve istediğim şeyin bu olup olmadığına emin değilim. Tamam
biliyorum, kalbim ellerim kadar küçük değil. Orada da yaşarım, burada da. Her
durumda ayaklarımın üstünde, tek başına duracak gücüm var. Ama bence o güç
sonsuz değil ve tükenir diye korkuyorum. O gücü yanlış insanlara, yanlış
adamlara ve yanlış olaylara harcıyormuşum gibi geliyor bana. Ah ulan ben ve
yanlış adamlarım. Benim küçük adamlarım.
Neyse ben Mesut’un baktığı kahve falına inanmak suretiyle,
üzüntülerimi ertelemek istiyorum. Çünkü Mesut da güzel.
Yüksek müsaadenle bir şehre daha veda ediyorum.
Hoşçakal Bartın, hoşçakal İnkum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder