Bugün metrobüs kapısına sıkıştığımda, hayatı sorgulamaya
başladım.
İstanbul gerçekten ilginç bir şehir. Önümdeki adamın
ensesinden başka hiçbir şey göremezken bunları düşünüyordum. Çok sevdiğin
dostlar başka bir şehirde. O şehir küçük, yapılacaklar küçük, sokaklar küçük
ama insanlar büyük. İnsanların kalpleri kocaman.
Burada ise önümdeki adamın ensesini izliyordum. Bir insanın
ensesini izlemeye değecek miydi?
Bunları sorgularken durağa gelmiştik. Kapıya en yakın kişi
bendim. Kapı açılınca, kapıyla tutunacak demirler arasına sıkıştım. Gerçekten
ilginç anlardı.
Komikti.
Ama trajikti. Enseli adam çoktan gitmişti. En yakın dostum
da yarın gidiyordu. Bu nasıl bir hayattı?
Sonra koştum. Adamı ensesinden tanıdım. Onu geçtim. Minibüse
binip eve geldim.
İstanbul böyle bir yerdi.
Çalışırdın, dostlar gelirdi ama hemen giderdi, yollarda
enselere bakardın.
Siyah göz kalemin aktığında, gözlerin iki siyah panda gözü
gibi gözükürdü. Ve sen böyle bir yazı yazmaya ihtiyaç duyabilirdin.
Belki de böyle bir yazı okumak isterdin.
Sonuçta ne diyordu
Mori: ‘varlığından hoşnut bir kertenkeleyle yarıştasın!’
İşte tam da İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder