her şey ben bebekken hiç susmuyorum diye, babamın emziğimi viskiye batırmasıyla başladı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Kasım 2013 Cumartesi

Merhaba, göz kalemim aktığında pandaya benzerim ben.

Bugün metrobüs kapısına sıkıştığımda, hayatı sorgulamaya başladım.

İstanbul gerçekten ilginç bir şehir. Önümdeki adamın ensesinden başka hiçbir şey göremezken bunları düşünüyordum. Çok sevdiğin dostlar başka bir şehirde. O şehir küçük, yapılacaklar küçük, sokaklar küçük ama insanlar büyük. İnsanların kalpleri kocaman.

Burada ise önümdeki adamın ensesini izliyordum. Bir insanın ensesini izlemeye değecek miydi?

Bunları sorgularken durağa gelmiştik. Kapıya en yakın kişi bendim. Kapı açılınca, kapıyla tutunacak demirler arasına sıkıştım. Gerçekten ilginç anlardı.

Komikti.

Ama trajikti. Enseli adam çoktan gitmişti. En yakın dostum da yarın gidiyordu. Bu nasıl bir hayattı?

Sonra koştum. Adamı ensesinden tanıdım. Onu geçtim. Minibüse binip eve geldim.

İstanbul böyle bir yerdi.

Çalışırdın, dostlar gelirdi ama hemen giderdi, yollarda enselere bakardın.

Siyah göz kalemin aktığında, gözlerin iki siyah panda gözü gibi gözükürdü. Ve sen böyle bir yazı yazmaya ihtiyaç duyabilirdin.

Belki de böyle bir yazı okumak isterdin.

Sonuçta ne diyordu Mori: ‘varlığından hoşnut bir kertenkeleyle yarıştasın!’


İşte tam da İstanbul.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder