Yalnız değil de tek başıma olduğumu keşfedişimden olsa
gerek, başka hiçbir şey yapmadan yazmak istiyorum.
Ama yazacak şeylerim birikse bile, cümleleri
toparlayamıyorum. Uzadıkça uzuyor. Absürt bir hal alıyor. Biri de çıkıp demiyor
ki aga bu nedir?
Zorunda bir hal mı aldı acaba bu blog diye düşünmüyorum
değil. Neden insanlar bana ‘ne zamandır yazmıyorsun’ dedikleri zaman kendimi
suçlu hissediyorum. Acaba bana göre hoppa şinanay mı yazmalar?
Bir soru işareti daha koyarsam kendimi keseceğim. Ama soru
işareti koymadan yazı olur mu?
Bir yandan mutlu gibiyim, bir yandan korkunç endişeli. Deliyim
gözü kara deliyim ben bence. Tam bunların ortasında da kocaman bir boşluk var.
Çikolata bile çare olmuyor diyeyim sen anla.
Şimdi böyle söyleyince üzülüyor gibi oldun sen. Aslında
üzülmemen lazım çünkü ben bu duyguları emaneten aldım. Geri vereceğim. Orada
bir karışıklık olmasın. Yaşanması gereken her şeyi yaşıyorsak eğer; amaç buysa,
yaşıyorum. Amaç bu değilse bir şeyleri yanlış yapıyorumdur. Sorun değil.
Sen hiç demlenmiş portakal kedilerini duydun mu?
Çok seveceksin. Ben kefilim.
Yazmak kaçınılmaz bir sondur yazmayı sevene. Hani sen diyorsun ya " Acaba bana göre hoppa şinanay mı yazmalar? " değil... öyle olsaydı bu soruyu sormazdın zaten... Yazmanın birçok hali vardır kendi içinde. Sen yeter ki yaz o yazı gider kendi dengini bulur insan bulamasa da bu dünya evinde... :) Bu arada kefilliğini kabul edip dinledim Jehan Barbur'u ve çok sevdim... " Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan ? " çok begendim gerçekten...
YanıtlaSilben sanırım her şeyi sorgulamayı seviyorum =) çok teşekkür ederim. boş yere kefil olmam eheh.
YanıtlaSilSorgulamak iyidir. İnsana neden insan olduğunu anlattırıyor her ne kadar cevabı olmasa da. Tabi sorguladıkça üzülüyor olmanın gerçekliğini de atlamamak gerekiyor.
YanıtlaSil